Tiksinti (Repulsion) Filmi İncelemesi

Burhan
1


PSİKOLOJİK ÇÖZÜMLEME

Tiksinti (Repulsion)
Yönetmen: Roman Polanski
Oyuncular: Catherine DeneuvePatrick WymarkHugh Futcher,
Monica Merlin, James Villiers
Tür: Dram,  Gerilim,  Korku,  Psikolojik
Süre: 105 dakika
Yapım : 1965 - İngiltere
Yönetmen: Roman Polanski
Senaryo: Roman Polanski, David Stone, Gérard Brach


    1965 yapımı film olan (Repulsion) Tiksinti’nin yönetmeni Roman Polanski’dir. Apartman üçlemesinin ilk filmidir ve siyah beyaz çekilmiştir. Bu yönüyle filmin ağır ve bunaltıcı havasını tamamlamıştır. Her üç filmin de ana teması deliliktir ve Roman Polanski bu ana temayı filmlere uygularken kullandığı baş öğe, apartman daireleridir.

            Tiksinti psikolojik öğelerle bezenmiş bir filmdir. (Üçlemenin diğer filmlerinde de psikolojik öğeler ağır basar; ancak Tiksinti baştan sona simgelerle dolu psikolojik bir filmdir.) Konu, genç bir kadının asosyal tavrının onu delirtmesiyle ilgilidir. Tiksinti’nin üçlemede yer alan diğer iki filmden farkı ise, senaryosunun uyarlama olmamasıdır. Filme ismini veren tiksinme, izledikçe tanık olacağımız Carole’un erkeklerle cinsel ilişkiye karşı hissettiği tiksinme duygusunu baz almıştır ve Carole, kendisinde cinsel dürtüler uyandıran iki erkeği cezasız bırakmamıştır.

             Film genelde tek mekanda ve dört oyuncuyla geçmesine rağmen etkileyicidir. Ayrıca kamera açıları da etkileyicidir. Şiddet sahnelerini kurbanlarının açısından görürüz.

              Filmin ilk karesindeki göz sahnesi ve gözbebeğinden görüntülerle başlayan film yine Carole’un gözlerine odaklanarak ama çok daha çarpıcı ve insanı rahatsız edici bir şekilde noktalanmıştır; çünkü son sahnede, tüm film boyunca “Neden böyle?” diye sorduğumuz soruyu bize açıklamıştır. (Karakterin bakışları donuktur, tedirgindir, parçalandığını ve sonunda da çıldırışını görürüz.) Kiracı, Rosemary’nin Bebeği ve Tiksinti birçok benzerlik taşımaktadır. Üç filmde de insanların apartman dairelerinde, bir kutunun içinde, sınırlandırılmış bir mekanda nasıl yaşadıkları eleştirilir ve Polanski bunun insanı bir süre sonra nasıl delirteceğini vurgular. Her filmde de karakteri ele geçiren bu paranoyanın kaynağı bir daireyi oluşturan ve giderek karanlıklaşan duvarlar, lambalar, pencerelere dönüşür. Aniden pencere şeytani bir şey gibi görünür. Duvardaki resim her şeyin daha kötü görünmesine yol açar. Bu, Polanski’nin Tiksinti’de  sıkça başvurduğu bir yöntemdir ve  Kiracı’da tekrar edilmiştir.  Kiracı’da vurgunun komşularda olması, bir farklılıktır. Bu açıdan, Rosemary’nin Bebeği’ne daha çok benzer. Bu komşularda bir terslik olduğu duygusuna kapılırız. Üç filmde de mekan olarak apartman, komşularla birlikte yan hatta Tiksinti’de başroldedir.

Filmin Konusu           

            Konusu oldukça basit görünen filmde esas olan konu değil, konunun işlenişidir. Günlük hayatta karşılaştığımız her şey filmde simgeleştirilmiş ve Carole’ın aklını kaçırması süreciyle özdeşleştirilmiştir. Seyirciyi ürperten ve geren ise sıradışı olmayan bu simgelerdir. Bozulan et, filizlenen patatesler, bozulan yemekler üzerinde uçuşan sineklerin Carole’ın gördüğü halüsinasyonların şiddetiyle artış göstermesi, yılan balıklarından bahsedilmesi, kilisenin çanının belirli zaman aralıklarında çalması, üç sokak çalgıcısı, saatin bizi rahatsız eden sesi (atmosfer inanılmaz güzel yaratılmış, her telefon ve kapı çalışında insanı huzursuz ediyor) bunun yanında kuş seslerini de duymamız, ustura, ölü tavşan, yerdeki ve duvardaki çatlaklar (Bir sahnede sevgilisi onu kafede beklerken kendisi dışarıda bir taşın üstüne oturmuş, dakikalarca yerdeki çatlağa bakmıştır. Bu gibi ayrıntılarla Polanski filmini zenginleştirmiştir. Polanski filmde sadece bu hareket bozukluğuna değinmemiş ayrıca bastırılmış cinselliğin yol açacağı sorunları da irdelemiştir.) Carol’un manikür yaptığı kadının parmağındaki yüzük üzerindeki simge, Carol’un beyaz bir elbise dikmesi ve bunu dikerken şarkı söylemesi, aynadaki görüntü, Brükselde çekilmiş aile fotoğrafı ve fotoğraftaki küçük yıkılmış Carol’dur. (babasına nefretle bakıyor resimde) Film boyunca üç kez gösterilen fotoğrafta ilk dikkatimizi çeken herkesin başka yönlere bakmasıdır, Carol’un pencereden baktığında gördüğü rahibeler gibi görsellerin yanı sıra Carol’un gözleri hiçbir zaman bize bakmamaktadır.
              Filmin konusundan bahsetmek gerekirse Carole (Catherine Deneuve) Londra’da bir dairede ablası Helen ile (Yvonne Furneaux) birlikte yaşamaktadır. Bir güzellik merkezinde çalışan manikürcü genç bir kız olan Carole’u canlandırmaktadır. Carole, genç, güzel ama içe kapanık, pek konuşmayan, insanlarla iletişime girmekten kaçınan bir kızdır ve şizofrenik bir ruh haline bürünmüştür. Sokakta yürürken kendisine laf atan erkeklere dehşetle bakar.  Evde beraber yaşadığı ablası ise tam tersidir. Ablası evli bir erkekle ilişki yaşayan rahat bir kadındır.  Kadının evli bir adamla ilişkisi vardır ve birkaç gün sonra Carol'ı evde yalnız bırakıp İtalya'ya gezmeye gideceklerdir. Carol bu ilişkiye onay vermez. Ablasının sevgilisinden nefret eder ama sözünü dinletemez. Ablasının sevgilisiyle birlikte İtalya’ya tatile gitmesiyle Carol dünyadan kopmaya ve yavaş yavaş aklını yitirmeye başlar. Çevresine ve hatta kendisine yabancılaşmaya başlar. Kendisine aşık olan Michael'ı ise sürekli reddeder. Michael onu öptüğünde, tiksintiyle dudaklarını silmiştir ve ablasının sevgilisinin banyoda bıraktığı diş fırçasını tuvalete atacak kadar takıntılı bir hâldedir. Bu filmde açık ve net bir şekilde Carole'ın  erkeklerden, ilişkilerden, seksten ve hatta romantizmden nefret ettiğini görürüz. Carole dışarıdan bakıldığında oldukça uysal bir genç iken içinde büyüyen canavarı sakinleştiren tek şey karşı kilisenin bahçesinden top oynayan rahibelerin görüntüsüdür. Bekaretle donatılmış rahibeler ona bu dünyadaki en temiz insanlar olarak görünür.  Ablasının on günlük bir tatile gitmesiyle gerçek dünyadan yavaş yavaş kopmuş, gün geçtikçe aklını yitirmeye başlamıştır. Ablasının italya'ya gitmesiyle başlayan süreç ve daha sonra filmde çok kullanılacak bir ayna sahnesiyle her şey baştan başlamaktadır. Carole'ın inanılmaz değişimi, ölü bir tavşanla resmedilen doğurganlığın yitimi ve şiddetli bir seksi temsil eden duvarların sertçe çatlaması eşliğinde Carole, şizofrenik bir dünyaya adım atar. Polanski Carole’un nasıl bu hale geldiğini açıkça söylemek yerine, korkuları ve nefretleriyle anlatmaya çalışmıştır. Çok güvendiği babası tarafından çocukken suistimal (rüyalarında gördüğü gibi uyurken saldırılıp tecavüze uğraması) edilmesi nedeniyle yaşadığı bu travma onu yıllar içinde sadece kadınlarla ilişki kurduğu bir dünyaya yöneltmiştir.



Bilinçaltı

              Filmin başlarında Carol ve ablasının diyaloğuna şahit oluruz. Ablası Lodeux, Carol'a televizyonda gördüğü ve çok güldüğü sağlık bakanının lavabosundan çıkan yılanbalıkları ile ilgili haberden bahsetmektedir. Daha sonra ablasının sevgilisi de gazetede aynı habere işaret eder. Bu andan itibaren de Carole'un banyo sahneleri Carol ve seyirci açısından gerilim yaratmaktadır. Filmde sürekli musluklara yakın çekim yapıldığını görürüz. Burada yılanbalığı ile kastedilenin penis olduğudur, bu nedenle Carol evdeki çatlaklar kadar olmasa da musluklardan da epey rahatsızdır. Duvar çatlaklarından çıkıp Carole'u taciz eden eller ve aynada görünen adam insanı bir anda germektedir. Atmosfer inanılmaz güzel yaratılmıştır, her telefon ve kapı çalışı insanı huzursuz etmektedir. Onun dışında Carole'u erkeklere nefretini anlamamızı sağlayan şey filmin en sonunda geliyor. Carole'un ilk aşk nesnesi olan babası, ablasının sevgilisiyle olan ilişkisine bakış açısı ve yaşadıkları sondaki fotoğraf karesiyle en güzel şekilde veriliyor. (Fotoğrafın bir göndermesinin olduğunu, ev sahibine cevap vermeyen Carole'un sadece o fotoğrafla ilgili soruyu cevaplaması üzerine anlarız.)  Bir de insan psikolojisinin değişiminin, mekan algısı üzerindeki anlatımlarından biri bu filmdedir.  Ayrıca duvardaki çatlaklar kadar üzerinde şiddetle durulan önemli bir nesne de usturadır. Filmdeki ustura sürekli kapalı konumdayken Carole'ın elinde vajinayı temsil eden V harfinin şeklini almaktadır. Tiksinti, seyircinin Carol'la özdeşleşmesine de ona cephe almasına da izin vermemektedir ve izleyicisini tedirginlik içinde, çaresizce olacakları seyretmeye zorlamaktadır. Şiddet sahnelerini göstermeyerek ama hissettirerek seyircinin üzerindeki çaresizlik hissini daha da arttıran Roman Polanski’nin bu filminde Carole'ın, zaman zaman katatonik şizofreni halleri de başta olmak üzere hem saldırgan hem de sükut içinde bir performans göstermektedir. Film psikolojik olarak bizi çok etkiler Carole'un halisünasyonlarından duyduğu korkuyu, gerçek olmadığını bildiğimiz halde biz de duyarız. Carole'un gözlerinden beden diline, ses tonundan yatağa yatış şekline kadar her yeriyle gerçekten de çıldırıyormuş gibi hissettirdiğini anlarız. Ön jenerik yazıları normal şekilde akmaz ve ekranda bir sağa bir sola gider gelir. Daha sonra anlarız ki bu bile ana karakterin aklının gidişatının bir metaforudur. Sakince ve dehşetle bize bakan gözde Carole'un katatoniye girmek üzere olan yüzüne doğru geçiş yaparız.

   Semboller
yılan balıkları - penis
manikür aleti ve usturanın şekli - vajina
ölü tavşan – cinsellik ve doğurganlığın yitirilmesi
duvardaki ve yerdeki çatlaklar -  şiddetli cinsellik
rahibeler – bekaret ve saflık         
Carol’un diktiği beyaz elbise - bekaret
kuş sesleri - özgürlük
saat sesi ve çan sesleri - babası tarafından çocukken suistimal edilmesi nedeniyle yaşadığı travma  her çan çalışında kendini tekrarlamaktadır.
Carol’un sürekli tırnaklarını yemesi – takıntıları

  Gösterge Çözümlemesi
GÖSTEREN 
·         apartman dairesi
·         yılan balıkları
·         manikür aleti ve usturanın şekli
·         ölü tavşan
·         duvardaki ve yerdeki çatlaklar
·         rahibeler
·         Carol’un diktiği beyaz elbise
·         kuş sesleri
·         saat sesi ve çan sesleri
·         Carol’un sürekli tırnaklarını yemesi

GÖSTERİLEN 
·         yalnızlık ve iletişimsizlik
·         delilik
·         penis
·         vajina
·         cinsellik ve doğurganlığın yitirilmesi
·         şiddetli cinsellik
·         bekaret ve saflık
·         özgürlük
·         takıntılar, paranoya





  Dizisel ve Dizimsel Çözümleme
Bu başlık altında ikili karşıtlıklar verilmiştir.

·         Toplum – Birey
·         Asosyal – sosyal
·         Aydınlık  - Karanlık
·         Psikolojik zayıflık – güçlülük

  Kodlar
               Filmde kullanılan başlıca kodlar, dizisel çözümlemede belirttiğimiz göstergelerdir. Kodlar toplumsal kültürün bir ürünüdür ve toplumsal geçmişe yada kullanıcıları arasındaki uzlaşmaya dayanırlar. Apartman dairelerinin bir kutuya benzetilmesi ve insanların bu sınırlandırılmış mekanda iletişimden kopuk yaşamaları bunun sonucunda yalnızlığın, iletişim yalnızlığının paranoya dönüşmesi ve bu etkinin bir süre sonra insanı nasıl delirteceği vurgulanır.
.   
Metafor ve Metonomi Kullanımı

             Filmde bekaretle donatılmış rahibeler ona bu dünyadaki en temiz insanlar olarak görünür ve saflıkla özdeşleştirilmesi amaçlanmıştır. Bozulan et, filizlenen patatesler, bozulan yemekler üzerinde uçuşan sineklerin Carole’ın gördüğü halüsinasyonların şiddetiyle artış göstermesi, yılan balıklarından bahsedilmesi, kilisenin çanının belirli zaman aralıklarında çalması, üç sokak çalgıcısı, saatin bizi rahatsız eden sesi (atmosfer inanılmaz güzel yaratılmış, her telefon ve kapı çalışında insanı huzursuz ediyor) bunun yanında kuş seslerini de duymamız, ustura, ölü tavşan, yerdeki ve duvardaki çatlaklar (Bir sahnede sevgilisi onu kafede beklerken kendisi dışarıda bir taşın üstüne oturmuş, dakikalarca yerdeki çatlağa bakmıştır. Bu gibi ayrıntılarla Polanski filmini zenginleştirmiştir.
Polanski filmde sadece bu hareket bozukluğuna değinmemiş ayrıca bastırılmış cinselliğin yol açacağı sorunları da irdelemiştir.) Carol’un manikür yaptığı kadının parmağındaki yüzük üzerindeki simge, Carol’un beyaz bir elbise dikmesi ve bunu dikerken şarkı söylemesi, aynadaki görüntü, Brükselde çekilmiş aile fotoğrafı ve fotoğraftaki küçük yıkılmış Carol’dur. (babasına nefretle bakıyor resimde) Film boyunca üç kez gösterilen fotoğrafta ilk dikkatimizi çeken herkesin başka yönlere bakmasıdır, Carol’un pencereden baktığında gördüğü rahibeler gibi görsellerin yanı sıra Carol’un gözleri hiçbir zaman bize bakmamaktadır. Polanski Carole’un nasıl bu hale geldiğini açıkça söylemek yerine, korkuları ve nefretleriyle anlatmaya çalışmıştır. Çok güvendiği babası tarafından çocukken suistimal (rüyalarında gördüğü gibi uyurken saldırılıp tecavüze uğraması) edilmesi nedeniyle yaşadığı bu travma onu yıllar içinde sadece kadınlarla ilişki kurduğu bir dünyaya yöneltmiştir.

Yorum Gönder

1Yorumlar
Yorum Gönder